Cuma, Ocak 12, 2018

Göz, Davet ve Eşofman: “Kötü Bakış”



Coll Hamilton/Knot 

Bir “erkek” öğretmen (felsefe), Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarla, beden eğitimi derslerinde eşofman giyen “kız” öğrencileri “zina” yapmakla suçladı. Ona göre “adet görmüş kızlar”; “onları çıplak yapan eşofman giymek” ve “erkek öğretmenin karşısında vücut kıvırmak” suretiyle zina yapmış oluyordu. Aynı zamanda “göz, kulak, dil ve el zinası” kavramına da yaslanan erkek öğretmene, bir başka erkek öğretmen (din kültürü ve ahlak bilgisi) destek çıktı. O da, sosyal medya hesabından yayımladığı mesajda, “zina” ve “göz vd. zinası” nitelemesi yerine, “zinaya davet” kavramına dayanıyordu. Her iki öğretmen de, eşofman giyen erkek öğrencileri dışarıda bırakıp yalnızca “kız” öğrencileri hedef aldılar ve açık bir delil getirmeden İslam’ı referans gösterdiler. “Hemi de …” ile başlayıp kız “baba”larının Müslümanlığını sorgulamaya varan, “ben ne diyorsam o” edasıyla yapılan bu başvuruyla, söz konusu durum/olay, doğrudan veya ilişkili kavramlar üzerinden “zina”nın gölgesi altında bırakılıyordu.[1][2]

Aynı eylem için üç farklı kavram (zina, göz vd. zinası ve zinaya davet) kullanılması, aslında her üç kavramın da duruma/olaya uygun düşmediğine ve “bu olmazsa şu” mantığının izlendiğine işaret etmektedir. Gerçekten de, referans verilen kavramsal çerçeve içindeki anlamları dikkate alındığında, kullanılan kavramların söz konusu olaya uygulanamayacağı görülebilir. Erkek öğretmenin sarf ettiği Ya benim çok sapık duygularım var ya da şeytan onlara uğramıyor. Bir genç kızın vücut hatlarını gördükten sonra şeytan size üflemiyorsa ya erkekliğinizi ya da imanınızı kaybetmişsiniz demektir[3] sözleri, aslında meselenin, özünde “erkek cinsel arzusunun ayrıcalıklı statüsüne” ilişkin olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla “eşofman meselesi”, kadınlara yönelik, “kıyafet ve tahrik ilişkisi” eksenli, egemen erkek bakışını/zihniyetini yansıtan bir söylem olarak ele alınmalıdır. Böylece, erkek öğretmenlerin neden zina ve zinayla ilişkili kavramlar kullandıkları da daha iyi anlaşılabilir.

Zina

Kâsânî’ye göre zina “Müslüman bir kimsenin, İslam ülkesinde, mülkiyet ve nikâh şüphesi olmadan, karışıklıktan uzak bir şekilde, kendi iradesiyle, canlı bir kadınla, normal yolla gerçekleştirdiği haram ilişkinin adıdır” (Yiğitoğlu ve Habergetiren, 2016). Kadının zinası da, tarif edilen bu fiile kendi rızasıyla imkan sağlaması anlamına gelir. Hadd cezasını gerektiren zinadaki cinsel ilişki; erkeğin cinsel organının sünnet mahallinin, kadının cinsel organına girerek kaybolması şeklinde tarif edilmektedir. Ayrıca fiilin şehvet uyandıran bir kadına ve isteyerek/zorlanmadan yapılmış olması şartı da aranmaktadır (Çalışkan, 1992).

Hanefilere göre tanım dışında bırakılan ilişkiler (dâru’l-harbte, zorlamayla, cesetle, aynı cinsler arasında ve hayvanlarla yapılan ilişkiler ile normal yol dışındaki ilişkiler) günah olarak değerlendirilmiş, faillerine ta’zir niteliğinde, yetkili otorite tarafından belirlenen caydırıcı bir cezasının uygulanması gerektiği kaydedilmiştir. Diğer mezheplerdeyse kapsam genişletilerek anal ilişki, livata ve hayvanlarla gerçekleştirilen eylemler de hadd cezasını gerektiren zina olarak değerlendirilmiştir (Yiğitoğlu ve Habergetiren, 2016).

Kur’an-ı Kerim’de zina için celde cezası (zina eden kadın ve erkeğe yüz sopa vurulması) öngörülmekte, “taşlayarak öldürme” anlamına gelen recm cezasından bahsedilmemektedir (Yiğitoğlu ve Habergetiren, 2016). Bu hükmün, Hz. Peygamber ve sahabe uygulamalarına dayandığı belirtilmekte, buna karşı, Hz. Peygamber’in recm cezası uyguladığına ilişkin rivayetlerden hareketle İslam’da recm cezası olduğunu söyleyebilmenin zor olduğu, çünkü rivayetlerin hem tek tek hem de topluca değerlendirildiklerinde çelişkiler ihtiva ettikleri de savunulmaktadır (Keleş, 2004).

Müslümanın görevinin müslümanların ayıplarını örtmeye çalışmak olduğu kabul edildiğinden, zinanın tesbitinde de, diğerlerinin aksine dört şahit gerekmektedir. Böylece, zina fiili için şahitlik yapan kimse, diğer üç kişinin şahitlik yapmaması halinde kendisine kazf (zina iftirası) cezasının uygulanacağını bilerek dikkatli hareket edecek, kişilerin şeref ve itibarlarını sarsan ayıpları kolayca ortaya çıkmayıp gizli kalacak ve insanların ırz ve namusları korunmuş olacaktır (Çalışkan, 1992). Çünkü zina ve fuhuş büyük günahlardan olduğu gibi, iffetli kadınlara zina ve fuhuş isnadı da büyük günahlardandır.[4]

Sonuç olarak, kız öğrencilerin eşofman giymesi, “çıplaklık” veya “vücut kıvırma” gerekçeleriyle “zina” olarak değerlendirilemez. Zira, değil bir cinsel birleşme herhangi bir cinsel ilişki türü bile söz konusu değildir. Dolayısıyla, eğer tartışılacaksa, bu, eşofman giyen kız öğrencilere yönelik “zina” suçlamasının, bir “zina iftirası” oluşturup oluşturmadığı bakımından yapılmalıdır.

Göz vd. Zinası ve Zinaya Davet

İncil’in bir kadına şehvetle bakmayı da zina kabul ettiği, aynı durumun İslam Ahlakı’nda “göz zinası” olarak değerlendirildiği ifade edilmektedir (Erdem, 1990). Keza, İslam Hukuku’nda zina gibi, kişiyi zina suçunu işlemeye götürecek ön fiillerin de yasaklandığı, fıkıh literatüründe buna “sedd-i zerâi” ilkesi ile kötülüğün önünün engellenmesi adı verildiği dile getirilmektedir (Telli, 2013; Çalışkan, 1992). Bununla birlikte, “göz vd. zinası” ve “zinaya davet” kavramlarının, Kur’an’da açıkça yer almadığı da belirtilmelidir. Gerek bu kavramlar gerekse de “zinaya götüren aşamalar/ön fiiller yaklaşımı” temelde üç kaynağa atıfla gerekçelendirilmektedir. Bunlar; “zinaya yaklaşmayın” âyeti (İsra Suresi 32. âyet), gözlerin haramdan sakınılması/iffetin korunması emri (Nur Suresi 30 ve 31. âyetler) ve Hz. Peygamberin konuyla ilişkili bir hadisidir.

Zinaya yaklaşmayın! âyeti, neden zina yapmayın yerine yaklaşmayın ifadesinin yeğlenmiş olduğu sorusu üzerinden sorunsallaştırılır. Aslında tarihsel olarak kimi müfessirlerin hiç dikkate almadığı, kimilerinin yüzeysel olarak değindiği “yapmayın/yaklaşmayın” ayrımı hakkında bazı tefsirlerde de yaklaşmayın ifadesinin daha açık ve etkili olduğu için kullanıldığı yorumu yapılır. “Asrımız müfessirlerinden” olduğu söylenen Muhammed Ali es-Sâbûnî’yse, ilgili âyetin tefsirinde, yaklaşmayın deyişinin zinanın başlangıcı olabilecek dokunmak, öpmek, bakmak, göz kırpmak gibi, insanı zinaya götürecek şeylerden alıkoymayı ifâde ettiğini savunur (Divlekçi, 2009). Bu durumda, her şeyden önce, yaklaşmayın ifadesinin sorunsallaştırılarak zinaya götüren aşamalar/ön fiiller biçiminde okunmasının; içinde bulunduğumuz dönem/çağ ile ilişkili olup olmadığı sorusunu ortaya çıkarır. Ayrıca hangi tutumların/davranışların ve neden “yaklaşma” kapsamında değerlendirildiği, ancak değerlendirmeye sızan “zihniyet”in de dikkate alınmasıyla anlaşılabilir.

Gözleri haramdan sakınmanın, Kur’ân-ı Kerim’in Nûr suresi 30. âyetinde erkeklerden, 31. âyetinde kadınlardan istenmesi, sorunsallaştırılan diğer bir konudur. Elmalılı, önce erkeğin sonra kadının zikredilmesinden, zina fiiline başlangıç sebebinin kadın olduğu çıkarımını yapar ve kadının şehvetle bakmasını, mahrem yerlerini göstermesini ve çekici davranışlarını erkeği “zinaya davet” olarak nitelendirir (Telli, 2013). Bir başka değerlendirmeye göre bu ayrı zikredilme; iletişime başlayan tarafın erkek ya da kadın olabileceği, fakat kadının bu noktada daha etkili olabileceği anlamına gelmektedir. Yapılan araştırmaların da kadınların kur yapma eğilimlerinin daha fazla olduğunu ortaya koyduğu söylenerek bu iddia desteklenmeye çalışılır (Divlekçi, 2009). Her iki değerlendirme de, erkek ve kadının ayrı ayrı zikredilmesi üzerinden, kadına, ön fiilleri/daveti özgüleme, “kışkırtan/kışkırtma potansiyeli taşıyan” taraf niteliği atfetme eğilimi içindedir. Buna karşı, nihayetinde burada söz konusu olanın, başkasının cinselliğine göz dikmemek, kendi cinselliğini teşhir etmemek, böylece her ikisini de (erkek ve kadını) birbirine karşı korumak olduğu da ifade edilmektedir (Bilgin, 1997).

Hz. Peygamberin konuyla ilişkili hadisinde göz vd. zinası şöyle dile getirimektedir: "Göz zinası, mahrem olmayan kadına şehvetle bakmaktır. Dil zinası, zevkle görüşmektir. Nefsin de zina temenni ve iştihası vardır. (Bu arzu da nefsin zinasıdır.) Tenasül uzvu ise, bu uzuvların hepsinin arzularını ya gerçekleştirir (fiiliyata döker) yahut bırakarak yalanlar.” Bu hadisten göz, dil gibi organlarla işlenen küçük hataların zina fiili gibi cezalandırılmadığı, ancak zina fiili gerçekleşince hadd cezasının gündeme geleceğinin anlaşıldığı ifade edilmektedir (Çalışkan, 1992). Başka bir deyişle, bu küçük hataları tenasül organı fiile dönüştürmedikçe bunlar zina sayılmamakta ve bu küçük hatalara zina günahı terettüp etmemektedir.[5]

Kur’an, iffetin korunmasına dair erkek ve kadınlardan gözlerini harama dikmekten/bakmaktan korumalarını ister (Telli, 2013). Çekici görünene, buna rağmen nefsine gem vurup şehvetle bakmamak iradeli ve erdemli olmanın gereği kabul edilir. Gazali, göz şehvetinin isteğini yerine getirmeye imkânı olduğu halde, gözünü haramdan koruyan bir kimsenin durumunu, zina etme imkânı olduğu halde zina etmeyen kişinin hali gibi önemli sayar. “Çünkü harama bakma, zinanın başlangıcıdır. Birinci bakış kasten yapılmazsa, kişi ondan sorumlu tutulmaz. Tekrar tekrar bakmaya gelince, kişi ondan ötürü hesaba çekilir”. Bir hadiste de şöyle buyurulur: “Ey gençler, içinizde kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin; çünkü bu, gözleri kötü bakıştan alıkor ve kişinin temiz ve iffetli kalmasını sağlar, evlenmeye gücü yetmeyen ise oruç tutsun; çünkü oruç ihtirasların bastırılmasına yardım eder.” (Telli, 2013).

Bakma meselesi o kadar önemlidir ki, geçmişte, şahitlerin zina eden erkek ve kadını bilfiil cinsi münasebet halindeyken görmeleri, şahitliklerinin kabul edilip edilmemesi bakımından tartışma konusu olmuştur. Bazı İslam hukukçuları, bu kimselerin şehadetlerinin, başkasının avret yerine kasden baktıkları için kabul edilmemesi gerektiğini savunur. İmam Ebu Hanife'ye göre, şahitlerin kadının avret yerine bakmaları zaruretten, bir ihtiyaç olan şehadet sebebiyle olduğundan, şahitler kadının cinsel organına kasden baktıklarını söyleseler de, yine şahitlikleri kabul edilmelidir (Çalışkan, 1992).

Sonuç olarak, bütün bu değerlendirmeler ışığında, beden eğitimi dersinde eşofman giyen kızların, mahrem olmayana “şehvetle baktıkları, zevkle görüştükleri” söylenemeyeceğine göre, “göz, el vd.” zinası yaptıkları da öne sürülemez. Yukarıdaki, kadın-erkek farklılığını gözeten yaklaşım esas alınsa dahi, eşofman giyen kız öğrenciler için “zinaya davet” tutumu sergiledikleri de iddia edilemez. Çünkü “zina” fiilini işlemeye ve işletmeye (imkan sağlamaya) yönelik bir amaç güttükleri, bu amaç doğrultusunda bir şey yaptıkları söylenemez. Ayrıca erkek ve kadınların, yukarıda da görüldüğü üzere -İslam Ahlakı gereği-, davet olduğunu varsayıp etkilendikleri durumlarda da; göz, el, dil ve cinsel organlarını “arzu”larının emrine vermemeleri beklenir. Öyleyse erkek öğretmenlerin, referanslarıyla bağdaşmayan kavramlar kullanarak öne sürdükleri iddiaları nasıl anlaşılmalıdır?

Öncelikle davet meselesinin, özellikle egemen erkek bakışıyla doğrudan ilişkili olduğu söylenmelidir. Erkeği “bakan” özne, kadını “bakılan” nesne olarak kurgulayan, bakış imtiyazını erkeğe özgüleyen model, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin inşasıyla bağlantılıdır (Storr, 1994). Erkek öğretmenlerin beden eğitimi dersindeki hareketleri “vücut kıvırma” olarak nitelenedirmesi, giyilen eşofmana “çıplaklık” atfetmesi; yalnızca kendi öznel, erkeğin cinsel uyarılmasına/uyarılma potansiyeline göndermede bulunan bakışlarını yansıtmaktadır. Bu dinsel olana/alana sızan erkek egemen bakış, zina kavramı üzerinden kendini doğrulamaya/haklılaştırmaya çalışmaktadır.  

Kışkırtma

Erkeklerin, özellikle karşı cinsle olan iletişimde, kadınların tutum ve davranışlarını yanlış algılamaya, “cinsellik” çerçevesinde alımlamaya eğilimli oldukları belirtilmektedir. Arkadaşça bir ilgi, kadınlara kıyasla erkeklerde daha çok, “cinsel ilgi/mesaj” şeklinde yorumlanabilmektedir. Keza erkeklerin göz temasını da cinsel bir davet olarak yorumlamaya daha yatkın oldukları ifade edilmektedir. İlaveten erkekler, aldatılma tehdidine karşı eşlerinin davranışlarını, şiddete varan yöntemlerle kontrol etmeyi hedeflemekte, sadakatsizliğe ilişkin kanıt keşfettiklerini düşündüklerinde, cinayetle sonuçlanabilecek fiziksel şiddet uygulayabilmektedirler (PAZHOOHI, 2016).

Kadın kıyafetlerine yönelik “kışkırtıcı” nitelemesinin temelinde de, erkeğin cinsel arzusunun/uyarılmasının toplumsal ve hukuki olarak imtiyazlı statüsü ve kadınların fiili/gerçek arzularına bakılmaksızın kıyafetlerine “cinsel niyet/amaç” atfedilmesi bulunmaktadır. Kıyafet seçim nedenleri dikkate alınmaksızın kadınlar, erkeklerin cinsel isteklerini kışkırtmak ve erkeklerin cinsel uyarılmalarını başlatmakla suçlanabilmektedir. Böyle olunca kadının gerçekten ne istediği, arzuları ve niyetleri değil; kıyafet tercihlerine yüklenen anlam, dolayısıyla erkekler tarafından yapılan yorumlar belirleyici/otorite olmaktadır (Wolfendale, 2016).

Erkeklerin “cinsel arzusu” toplumsal ayrıcalığa sahiptir çünkü “verili, değiştirilemez ve potansiyel olarak tehlikeli” kabul edilmekte ve kadınların davranış ve kıyafetleriyle bu arzuya uyumlu hareket etmeleri beklenmektedir. Bunun için, kadınların cinsel saldırıdan korunmak için davranışlarına ve kıyafetlerine dikkat etmeleri öğütlenir fakat erkeklerin davranışlarını değiştirmeleri önerilmez. Örneğin okul kıyafet kuralları sıklıkla kız öğrenci giysilerini hedef alır, çünkü açık veya sıkı oturan kıyafetler erkekleri rahatsız edebilir/uyarabilir. Ancak erkek kıyafetleri, kızları cinsel olarak rahatsız edici/uyarıcı olabileceği gerekçesiyle bir düzenlemeye konu olmaz. Bu durum da, kızların erkeklerin cinsel davranışlarından nasıl sorumlu tutulduğunu ortaya koymaktadır (Wolfendale, 2016).

Bunun yanında, erkek cinsel arzusu hukuki bakımdan da ayrıcalıklıdır çünkü tecavüz ve cinsel saldırı fiillerinde, mağdurların kıyafetleri veya davranışları yoluyla erkeklerin cinsel isteklerini kışkırttığı tezi hukuki süreçte failin mazereti/bahanesi olarak dile getirilir ve dikkate de alınır. Dolayısıyla elbisenin failde şehvet gibi güçlü duyguları harekete geçirdiğini, “tahrik ettiğini" söylemek, bir erkeğin sonraki haksız davranışının kısmen mazur veya haklı görüldüğünü ima/ifade eder. Bu olgu, erkeklerin cinsel davranışlarını denetleme sorumluluğunu kadınlara yüklemekte, böylece kıyafetlerinin erkekleri kışkırtmamasını veya "cazip olmamasını" sağlamak kadınların sorumluluğu olmaktadır. Kadınlar, erkeklerin hangi kıyafetleri genellikle cinsel mesaj olarak yorumladığının farkında olmak, "yanlış" mesaj göndermemekten sorumludurlar. Buna karşın, erkeklerin davranışlarını denetlemeleri ve düzeltmeleri istenmez/beklenmez. Kadınların cinsel saldırıya karşı savunmasızlığını artıran bu görüş, kadınların kıyafet giyme tercihi ile erkeklerin cinsel ilgisini çekme isteği arasında doğrudan bir bağlantının var olduğu gibi yanlış bir çıkarsamaya dayanmaktadır. Oysa açık/dekolte veya sıkı giysiler giyen kadınların mutlaka erkeği baştan çıkarma niyeti güttükleri söylenemez. Bir kadın farklı nedenlerden dolayı farklı bağlamlarda bu tür kıyafetler giymeyi tercih edebilir. Ayrıca, sıkı/vücudu saran veya dekolte kıyafet, yalnızca kadınlar söz konusu olunca kışkırtıcı veya seksi olarak nitelendirilmektedir. Kadının cinsel arzusu, erkeğinki gibi başat statüye sahip olmadığından, aynı tarz erkek kıyafetlerinin kadın arzusu bakımından ne anlam ifade ettiğine, seksi veya kışkırtıcı olup olmadığına bir önem/değer atfedilmemektedir (Wolfendale, 2016).

Erkekler, kadın kıyafeti ve tahrik arasında erkek egemen bakışın kurduğu ilişkiyi, dinsel olana/alana da yansıtabilirler. Örneğin bir incelemede dil zinası” yorumlanırken, konuşmaların içeriğinin hatta ses tonunun zaman zaman cinsel iletiler verdiğinin görüldüğü, bu nedenle İslam’da yabancı erkeklere karşı kadınların, kadınlığa has yumuşak bir ses tonu kullanmalarının yasaklandığı, hatta yanlış bir mesaj verebilecek, yanlış anlaşılacak veya dikkatleri kendisine çekebilecek birtakım sesler çıkarmaktan dahi men edildikleri öne sürülmektedir (Divlekçi, 2009). Bu değerlendirmede, dil zinası,  diğer bir ifadeyle kışkırtıcı tutum ve davranış kadınlar üzerinden tarif edilmekte, kışkırtma kadına özgülenerek yanlış mesaj vermeme sorumluluğu da kadınlara yüklenmektedir. Üstelik bu, ayet ve hadislerin yorumuna sızan erkek bakışı, dinsel olanı da kendi egemen konumunu sürdürmenin aracı haline getirmektedir.

Sonuç olarak erkeklerin hakim, hatta tek geçerli unsur olduğu toplum düzeninde, İslamiyet’in kadınlar için getirdiği haklar dahi, tamamı erkek olan hukukçularca gözardı edilebilmektedir (Bilgin, 1997). Eşofman hadisesinde, “bakan”ın kendi bakışını “bakılan”a yansıtması, dinsel kavramların kullanıldığı bir biçimde/çerçevede tezahür eder. Erkeğe, “Yunus gibi bakmak ve Yusuf gibi kaçınmak” önerilmez; yargılayıcı/suçlayıcı bir dille, yine kadın hedef alınır ve kadın, “kıyafet” üzerinden cinsel nesneye, özerk olmayan ve cinsel vücut bölümlerinden ibaret bir “görüntüye/görünüme” indirgenir. Eğer kız öğrenciler, gerçekten erkeğin “dizginlenemez” kabul edilen cinsel arzusundan, şehvetle bakan gözlerinden sakınılmak isteniyorsa; kız öğrencileri suçlamak yerine, söz konusu erkek arzu ve bakışla hesaplaşmaya girişilmesi gerekir.

Böyle olmadı. Her daim “kötü bakış”, kendi cinsel arzusu için gerekçe arar, olmadı üretir. Genel kabul gören kavramlar araçsal biçimde, rıza ve/veya korkutma amaçlı kullanılır. Eşofman olayından sonra şöyle bir gündeme girip çıkan başka bir hadisede, kız öğrencisini taciz eden öğretmen, öğrencinin ailesine eylemin/durumun “şeriat”a uygun olduğunu, bu nedenle davacı olmamalarını söyler. Erkeğin “cinsel arzusu” egemendir ve hemen her şey ona hizmet etmelidir. Etmiyorsa, edecek şekilde kurgulanır. Baş “baştan çıkarıcı” olarak “baştan çıkarma”nın kitabını yazan “erkek”, baştan çıkarma rolünü de kadına verir/oynatır. Sahne hazırlanmış, roller dağıtılmış ve hatta çıkışlar “kadınlar” marifetiyle tutulmuş olabilir. Bin kapı kapanır, bir kapı açılır.

Coll Hamilton/Exterior 5 
Kaynakça

Ahmet Keleş, HADİS İLMİNDE İSNADIN OTORİTESİ VEYA AKLA RAĞMEN HADİS OKUYUCULUĞUNUN ÇAĞDAŞ BİR ÖRNEĞİ “RECM CEZASI” ÇALIŞMASINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ, Ç. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, Ocak-Haziran 2004

Beyza Bilgin, İslam’da ve Türkiye’de Kadınlar, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 36 Sayı: 1, 1997

Celalettin DİVLEKCİ, ZİNA HAKKINDAKİ BİR ÂYETİN İLETİŞİM PSİKOLOJİSİ AÇISINDAN TAHLİLİ, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl: 2009/2, Sayı: 10

FARID PAZHOOHI, ON THE PRACTICE OF CULTURAL CLOTHING
PRACTICES THAT CONCEAL THE EYES, Evolution, Mind and Behaviour 14(2016), 55–64

H. Akechi, A. Senju, H. Uibo, Y. Kikuchi ve T. Hasegawa, Attention to Eye Contact in the West and East: Autonomic Responses and Evaluative Ratings, PLoS ONE 8(3), 2013

Hüsamettin Erdem, Dini Ahlak ve İlahi Dinlerden Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık’daki Bazı Ahlaki Meselelere Mukayeseli Bir Yaklaşım, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 3, 1990

İbrahim Çalışkan, İslam Hukukunda Zina Suçunun Mahiyeti ve Cezası, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara 1992, XXXIII, 85, 86.

Jessica Wolfendale, PROVOCATIVE DRESS AND SEXUAL RESPONSIBILITY, THE GEORGETOWN JOURNAL OF GENDER AND THE LAW, Vol. XVII, 2016

Lütfi Şentürk, Zina ve Fuhuş Toplumun Temelini Sarsar, Örnek Vaazlar, http://ornekvaazlar.com/wp-content/uploads/2017/07/Zina-ve-Fuhu%C5%9F-Toplumun-Temelini-Sarsar.pdf

Melinda Jill Storr, THE GAZE IN THEORY: THE CASES OF SARTRE AND LACAN, University of York, 1994

Michael Argyle ve Janet Dean, Eye-Contact, Distance and Affiliation, Sociometry, Volume 28, Issue 3, 1965

Mustafa Telli, Haya Kavramında Peygamberlerin Örnekliği, Y.Lisans Tezi, Hitit Üniversitesi, 2013
           
Mustafa YİĞİTOĞLU ve Ömer Faruk HABERGETİREN, Yahudilik ve İslam’da Zina Suçu ve Cezası, İNSAN VE TOPLUM BİLİMLERİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, Cilt: 5, Sayı: 2, 2016