Çarşamba, Temmuz 26, 2017

“Deniz Yıldızı (The Star Thrower)” Hikâyesinde “Kurtarmak”




“Bebeğim, işte hepsi bu kadar
Deniz Yıldızı’nın hikâyesidir hayat
Kaç hayat kurtarırsan kâr”
Sezen Aksu/Deniz Yıldızı[1]

Deniz Yıldızı (starfish) ile bağlantılı klasik hikâyelerden biridir The Star Thrower (Heslinga, 2014). Ayrıca, antropolog Loren Corey Eiseley’e (1907–1977)[2] ait bu hikâyenin, kendisinden uyarlanan ve “bilinirlik” bakımından orijinalini gölgede bırakan bir versiyonu da bulunmaktadır. Öyle ki, “deniz yıldızı” dendiğinde akla daha ziyade bu adaptasyon versiyon gelmekte; yaygın biçimde kullanılan/başvurulan da genellikle söz konusu uyarlama öykü/kıssa olmaktadır. Örneğin Mersin'deki Roman çocuklara yönelik bir atölye öğretmeni; yapılan faaliyetin işlevini/nedenini anlatırken bu kıssaya başvurur ve hem “kıssa”yı hem de dolaşımdaki bu kıssadan çıkarılacak “hisse”yi özlü biçimde ifade eder: Siz deniz yıldızı hikâyesini duydunuz mu? Bütün deniz yıldızları dışarı vurmuş, birini bulup denize atmışlar. Ne değişti, diye sorduklarında da, o yıldız için değişti demişler. Birini kurtarsak o da önemli”.[3][4] 

“Bir gencin sahile vuran deniz yıldızlarını okyanusa attığını gören yaşlı adam, bu davranışın nedenini sorar. Gencin, ‘birazdan güneş yükselecek ve sular çekilecek. Onları atmazsam hepsi ölecek.’ cevabını diğer kişi, ‘uçsuz bucaksız sahil, binlerce deniz yıldızı var, ne fark eder ki?’ diye yanıtlar. Bunun üzerine genç, yerden bir deniz yıldızı alıp denize fırlattıktan sonra şöyle der: Onun için fark etti ama..."[5]

Bununla birlikte, daha az bilinse de, bu adaptasyon kıssanın “birini kurtarma” mesajının karşısına “sorunun kökenine inme”yi koyan, başka bir hikâye daha bulunmaktadır/anlatılmaktadır. Sistemik, toplumsal bir adalet perspektifinin gelişimini teşvik etmek için başvurulan bu hikâyede (nehirdeki bebeklerin hikâyesi), iki kişi nehirde bir bebek görür ve onu kurtarmak için aceleyle harekete geçer. Onlar dehşet içinde bu bebeği kurtarmaya çalışırken, nehrin yukarısından kendilerine doğru başka bebeklerin de gelmekte olduğunu fark ederler. Buna rağmen, her iki “ahlaki” kahraman da dalış yapıp bebekleri birer birer nehirden kıyıya çıkarmaya devam ederler. Sonunda, kahramanlardan biri nehre geri dönmez, aksine yukarı doğru ilerler. Diğeri, "Nereye gidiyorsun?" diye sorduğunda, ”Bu bebekleri kurtarmaya yardım etmem gerekiyor. Bunun için, bebekleri nehre atanın kim olduğunu bulacağım." diye cevap verir. İşte bu hikâyenin, acı ve zulmün kökenlerini araştırmanın gerekliliği üzerine gerçekten önemli bir dersi temsil ettiği ifade edilmektedir (Strain, 2007).

Birer birey olarak, bu iki hikâye üzerinden, belirli/tikel ve somut bir durumda nasıl davranmamız gerektiğiyle ilgili, genel ve soyut bir meseleyle karşı karşıya kalırız/bırakılırız: “Birini kurtarmak” mı, yoksa “sorunu kökten çözmek” mi daha önemlidir/önceliklidir? Başka bir deyişle, birey olarak, öncelikle, “bireyi” mi yoksa “toplumu” mu “kurtarma” peşinde koşmalıyız?

Merhamet ve Umut

“Kim bir hayat kurtarırsa, tüm dünyayı kurtarır.” Talmud/Schindler’s List

Antropolog Loren Corey Eiseley’in The Unexpected Universe (1969) adlı kitabında geçen The Star Thrower hikâyesinde, adaptasyon versiyondaki “Ne fark eder ki?/Onun için fark etti!” benzeri bir diyalog yer almaz. Orijinal hikâyedeki “yaşlı adam”, kendini; sesini, umudunu yitirmiş, adeta bir “iskelet”e dönmüş biri olarak tarif etmekte; “merhamet” duygusundan kaçındığını/yoksun olduğunu, çünkü merhametin “umut” anlamına geldiğini düşünmektedir. Dünyanın birçok sahil kasabasını dolaşmış, şimdi de kurgusal bir yer olan Costabel’de konaklayan kahraman günlerini; Costabel sahilinde karşılaştığı profesyonel deniz kabuğu toplayıcılarını izleyerek geçirmektedir. Bir gün, daha sonra “deniz yıldızı atıcısı/fırlatıcısı” diye bahsedeceği bir adamla karşılaşır ve onunla sohbet eder. Bu adam, yalnızca “yaşamak için/yaşamasına yetecek kadar” deniz kabuğu topladığını söylemekte, bu meşguliyet sırasında aynı zamanda, kıyıya vurmuş deniz yıldızlarını denize fırlatmaktadır. Ona göre “en büyük toplayıcı ölüm”dür ve fırlattığı deniz yıldızları “şansı yaver giderse” yaşayabilecektir. Otel odasına dönen yaşlı adam, bu olay/deniz yıldızı fırlatıcısı üzerine düşüncelere dalar. Bir süre sonra yine Costabel sahiline giderek deniz yıldızı fırlatıcısını bulur ve ona katılıp o da deniz yıldızı fırlatıcısı olur. Şöyle der kendi kendine: “Yolumuzu kaybettiğimizi düşünüyordum, ama bazılarımız meğer, geçmişte sahip olduğumuz yaşamdan ölüme ve yeniden yaşama geri dönmeye dair mükemmel çemberi, merhamet döngüsü hatırasını muhafaza etmiş.

Eiseley hikâyesinde, temelde, “umut” ile bağlantı kurduğu “merhamet” kavramını işler. Merhametin insan üzerinde harekete geçmeye yol açan/sevk eden bir etkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla hikâye, kurtarmayı, “teklik/çokluk” üzerinden ele almamakta; “biri”ni “yaşatma”yı kendi başına meseleştirmekte ve bunu yaparken, bir şey yapma motivasyonunu merhametle ilişkilendirmektedir. Hikâyenin sonunda yaşlı adamın dünyanın ve kendisinin kaybolmuş ruhunu bulduğunu söyleyerek deniz yıldızı fırlatıcısına katılması, bireysel eylemin diğer insanları etkileme potansiyeline, diğer bir ifadeyle “toplumsallaşmasına” da işaret eder. Adaptasyon versiyondaysa problem, “sayı” temel alınarak, iştigalin “boş bir uğraş” olup olmadığı üzerine kuruludur. Gerçekten de “sayı” aslında oldukça önemlidir, zira kimi zaman eylemlerimizi tetikleyici/artırıcı, bazen de tam tersine harekete geçme motivasyonunu azaltıcı/yok edici etkileri olduğu ifade edilmektedir (Slovic 2007’den aktaran Västfjäll vd., 2014). Risk/tehlike altındaki kişi sayısı arttıkça “kurtarıcı” birey yetersizlik algısıyla harekete geçmekten kaçınabilmekte, bu durum da sahte/sözde yetersizlik/sonuç alamama (inefficiancy) sendromu olarak adlandırılmaktadır. Bu yetersiz kalma/işe yaramama algısının “sahte” olduğu, kimsenin hiçbir zaman tam olarak bir sonuca ulaşamayacağı, sorunu kökten çözemeyeceği argümanına dayandırılmakta; dolayısıyla bu algının, deniz yıldızı kıssasındaki “onun için fark etti” ifadesine referansla, rasyonel olmadığı belirtilmektedir (Västfjäll vd., 2014).

Kurtarmak

“Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur.” Maide Suresi

Bir yaklaşıma göre, adaptasyon kıssada deniz yıldızlarının karaya vurması doğal bir olay (fırtına) sonucu olmasına rağmen; tüm sorunlar için geçerli benzer biçimde basit bir çözüm olduğu ima edilmektedir. Oysa doğal olaylardan/afetlerden kaynaklanan bir kriz/sorun ile karşılaşıldığında, tereddüt veya ahlaki karmaşıklık nadiren söz konusu olur. Fakat diğer birçok durumda politikanın, bağlamın veya karmaşık ve çelişkili insan ilişkilerinin “çatışmaya/karmaşaya” yol açan tuzakları devreye girer. Diğer bir husus da, hikâyenin insanlara değil deniz yıldızlarına yardım etmekle ilgili olmasının, “kimin yardımı hak ettiği” konusundaki bir tartışmaya yer bırakmamasıdır. Pasif, sesi olmayan, bu nedenle durumları hakkında bir fikrimizin olmadığı deniz yıldızları, “kaderlerini hak etmiş” olmaları için hiçbir şey yapmış olamazlar. Ancak bu hikâyeye başvurulan/göndermede bulunulan durumlarda, çoğunlukla yardım/hizmet; sesi, fikri, yargısı, az ya da çok gücü, belli bir geçmişi olan ve çalışan insanlarla ilgilidir. Aynı zamanda hikâyede ekolojik denge/ekosistem de ihmal edilmekte, parçalarının birbirleriyle nasıl ilişkili olduğunu anlamaksızın bir ekosisteme müdahale etmenin  hiç bu kadar akıllıca olamayabileceği düşünülmemektedir. Ve örgütlenme, diğer gönüllülerle ortak çalışma gibi bir mesaj içermeyen hikâye, rastgele, şahsi iyilik hallerine ayrıcalık tanımaktadır. Böylece, yardımın hem belirli bir topluluğa yönelik olmasından hem de başkalarıyla birlikte çalışarak yapılmasından kaynaklanan sorular/sorunlar ihmal edilir ve iki aktör (kurtarıcı/kurtarılan) arasındaki ilişki kutuplaştırılır (Morton, 1999).

Dikkat edilirse yukarıdaki eleştiride “sayı”ya ilişkin bir husus yoktur. Eleştiride geçen aktörler arası kutuplaşma hususu, sahada deneyimlenen bir olgu olarak da karşımıza çıkar. Örneğin bir sosyal yardım programı gönüllüsü saha deneyimini aktarırken bu konudan bahseder. Bunun yanında, belki “kıssa”daki “onun için fark etti” tezine karşıt biçimde, “hiç kimsenin durumu değişmedi” yargısında da bulunur. Burada söz konusu olan artık, sayı, diğer bir ifadeyle “teklik/çokluk” veya “parça/bütün” meselesi değil, bizatihi yardım edilen/kurtarılan “bir”in aslında kurtarılıp kurtarılmadığı/durumunun değişip değişmediği sorusu/sorunudur:“Karavana gelenlere, sandviçler, elmalar ve meyve suyu verdik. Fahişeler, pezevenkler, çocuklar, tamirciler, anneler, büyükanneler, evsizler, uyuşturucu bağımlıları ve uyuşturucu satıcılarına yiyecek dağıttık. Dört saatten sonra yorgun düşmüş ve kendimi eve atmak için sabırsızlanmaya başlamıştım. (…) Evet, muhtemelen evde yiyecekleri olmadığını bilerek çocuklara yiyecek vermek iyi geldi bana. Ama kimsenin hayatı değişmedi. Hiç kimsenin durumu değişmedi. (…) Ayrıca kendimi karavana gelen insanlardan ayırdığımı, “biz ve onlar” ayrılığının ortaya çıktığını hissettim. ONLAR karavana geldiler, BİZ onlara yiyecek verdik. Sonra ONLAR gitti, BİZ gittik. Bazen aramızda gelişigüzel konuşmalar oldu. Bazıları hasmaneydi. Fakat hiçbiri anlamlı bir sohbet değildi.” (Strain, 2007).

Bir yoruma göre, nehirdeki bebekler hikayesindeki sorunu kökten çözme mesajı da sorunludur ve bu durum, hikâye devam ettirilirse açıkça görülebilir. Zira nehrin yukarısına doğru koşarak bebekleri nehre atanı bulmak isteyen kişinin neyle karşılaştığı hikâyede belirtilmez. Bu hikayeye ilave yapılarak söz konusu kişinin bir bebek fabrikasıyla karşılaştığı varsayılabilir. Sistemik soruna işaret eden fabrika, toplumsal sistemin bir parçasıdır ve bir günde kurulmadığı gibi, kısa sürede ve  tek bir kişinin çabasıyla da yok edilemez. Dolayısıyla sorunun kökten çözümü hem belirli bir tarihsel süreci hem de daha fazla kişinin katılımını gerektirir. İşte bu süreçte yine bebekler nehire atılmaya ve ölmeye devam edecektir. Dolayısıyla toplumsal adaleti tesise yönelik çalışmalar bir bakıma arzulanan gelecek (ütopya) uğruna, mevcut/günümüzdeki neslin fedasıyla sonuçlanabilecektir (Strain, 2007).

Kurt

Kısaltarak ve bağlamı silikleştirerek hikâyelerden kıssalara ulaşma; “hisse” çıkarma, başka bir deyişle “norm”a ulaşma çabası olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle, kıssaların bağlamından ziyade, kıssaların hangi bağlamda anlatıldığı daha önemlidir. Zira hisseleri belirleyen de bu bağlam olmaktadır. Dolayısıyla ne orijinal veya adaptasyon deniz yıldızı hikâyesi ne de nehirdeki bebekler hikâyesi, aslında karşıt mesajlar içermezler ve kendiliğinden kutuplaşmaz/karşıt kutuplarda yer almazlar. Hele hele bir “hayat” kurtarmak söz konusuysa “sayı” odaklı bir tartışma hem gereksiz hem de “norm” bulma bakımından yetersizdir. Ancak burada kutuplaştırma bilinçlidir; özellikle deniz yıldızı kıssası genellikle, “toplumsal adaletsizlik/eşitsizlik” sorununun kökten çözümünü ve bu uğurdaki çabayı gözden kaçırıcı/düşürücü hatta yok sayıcı bir bağlamda anlatılmaktadır. Dolayısıyla öncelikle dayatılan bu çerçeveden çıkılması gerekir.

Sonuç olarak, birini kurtarmaya/birine yardım etmeye çalışmayla; birçok kişinin yararına olacak sistemik bir değişiklik için çabalamak, birbirini dışlayan, karşıt meşguliyetler değildir. Tezatlaştırma, “öncelik” bakımından bir hiyerarşik norm arayışından ziyade, karşıtlaştırdığı mesajı yok etmeye yönelik bir bağlam ve hisse tesisi çabasına işaret eder. Ki “öncelik” konusu da aslında, her somut/tikel duruma özgü yeni bir çözümle aşılabilen, dolayısıyla kutuplaştırmanın temeli olamayacak bir meseledir. 

PDF

  

KAYNAKÇA

Virginia Heslinga, A Starfish for Teaching: A Model of Hope for Students and Pedagogy, Electronic Journal for Inclusive Education, 3 (2), 2014.

Charles R. Strain, Moving Like a Starfish: Beyond a Unilinear Model of Student Transformation in Service Learning Classes, Journal of College and Character, 8:1, 2007

Daniel Västfjäll, Paul Slovic ve Marcus Mayorga, Whoever Saves One Life Saves the World: Confronting the Challenge of Pseudoinefficacy, Hewlett Foundation and by the National Science Foundation under Grant Nos. SES-0649509, 1227729, and 1024808. Manuscript under review, April 2014

Keith Morton, Starfish Hurling and Community Service, 1999

Loren Eiseley, The Star Thrower, The Unexpected Universe içinde, 1969  http://www.eiseley.org/Star_Thrower_Cook.pdf






[4]2012 yılında Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu, Açık toplum Vakfı’nın desteği ile Akdeniz Çocuk Sanat Atölyesi ve Etüd Evi projesini hayata geçirdi. Bu atölyede çocuklar hem okul dersleri için ek dersler aldılar hem de müzik eğitimi almaya devam ettiler. Mersin’de çok başarılı sonuçlar alınması üzerine Mersin Valiliği ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Akdeniz Çocuk Sanat Atölyesi ve Etüd Evi destekleyerek büyütmeye karar verdi ve “Bizim Çocuklarımız” projesi hayata geçti” http://www.akromfed.org/proje-35-8-akdeniz-ocuk-atlyesi.html