Cuma, Ekim 16, 2015

“Mavi En Sıcak Renktir” Filminde "seX"


N.Gün Uzun’un kendisini “farklı yaşam deneyimlerine tanıklık etmiş gibi değil, sadece bir röntgenci gibi“ hissettiğini söylediği[1], Gül Yaşartürk’ün kadın erkek rollerinin benimsenmesinden ziyade “açık biçimde işçi ve burjuva diyalektiği üzerine kurulu bir ilişki gördüğü[2] bir filmden bahsedeceğiz. Bu iki yorumdan hareketle filme, “cinsel aşk” ve “sınıf” perspektifinden bakacağız.

Blue Angel


Julie Maroh

Abdellatif Kechiche’nin yönetmeni olduğu Mavi En Sıcak Renktir (Blue Is The Warmest Color, La vie d'Adèle, 2013) filmi, Julie Maroh’nun Blue Angel (2009) başlıklı çizgi romanından beyazperdeye uyarlanmış.[3] 1985 doğumlu Maroh 19 yaşında yazmaya başladığı romanını 22 yaşına kadar yoğun biçimde çalışmak kaydıyla toplamda beş yılda tamamlamış ve roman ilk baskısını 2010 yılında Fransa’da yapmış.[4] Romanda Clémentine adıyla yer alan karakteri Kechiche filmde Adèle olarak adlandırmış.

Roman Clémentine karakterinin ölümüyle sonlanırken filmde yönetmen Adèle için böyle bir son hazırlamıyor ve bu roman ile film arasındaki en önemli farklılığı teşkil ediyor. Bunun yanında romandaki karakterlerin daha genç olması gibi küçük farklılıklar da bulunuyor.[5] Fakat bunlardan daha önemli olan yazarın (Maroh) filme getirdiği eleştiri. Maroh filmde “lezbiyen seks”in sergileniş biçimine karşı çıkıyor ve filmdeki sevişme sahnelerini “pornoya dönüşen”, kaba (brutal) ve adeta cerrahi (surgical) bir temsil olarak nitelendiriyor.[6]

Seks

Filmdeki sevişme sahnelerinin nicel ve nitel olmak üzere iki boyutu bulunuyor. Nicel bakımından getirilen eleştiri filmdeki sevişme sahnelerinin uzunluğu/yoğunluğu üzerine odaklanıyor. Niteliği esas alan eleştirilerse bu sahnelerdeki lezbiyen aşkın/seksin temsil biçimi üzerine yoğunlaşıyor.

Filmde, Emma ve Adèle arasında geçen beş sevişme sahnesi neredeyse filmin % 10’unu kaplıyor ve basının ilgisini % 90 düzeyde çeken konu oluyor.[7] Filmdeki on dakikaya varan uzun sevişme sahnesi romanla karşılaştırıldığında, bu sahnenin 160 sayfalık kitapta 4 sayfalık (94-97) bir yer işgal ettiği görülüyor.[8] Bu nedenle bazı eleştirmenler tarafından Kechiche “röntgencilik”le (voyeurism) suçlanıyor.[9]  Buna karşı kimi yorumcular da, sevişme sahnelerinin cinsellik sömürüsüne dönüşmediğini, güçlü feminist karakterler yaratan yönetmenin bu sahnelerle “duyguyu, gönül yarasını, hayattaki heyecan verici fırsatları” göstermeyi başardığını düşünüyorlar.[10]



Sevişme sahneleri, uzunluğunun yanı sıra, oyuncuların yönetmenle girdikleri tartışmalarda, bir başka yönüyle, “çekim yöntemi” üzerinden gündeme geliyor. Bir daha Kechiche ile asla çalışmayacağını söyleyen Lea Seydoux (Emma) yönetmenin çalışma stili ve setteki sert davranışlarından şikayet ediyor.[11] Seydoux, sevişme sahnelerinde kendisini bir fahişe gibi hissettiğinden dert yanarken, Adèle Exarchopoulos  (Adèle) bu sahnelerde yönetmenin oyunculara saygısız biçimde davrandığını belirtiyor.[12] Yönetmense bu eleştirileri kabul etmiyor hatta dava konusu yapacağını söylüyor.[13]

Martha Thompson’a göre sevişme sahneleri, farklı sınıflardan gelen iki kadının, toplumsal konumdan kaynaklanan engellerin aşıldığı “umut” anları ve iki insan arasındaki “sınıfsal” ayrımı dışarıda bırakan organik bir ilişkiyi gözler önüne seriyor/görmemizi sağlıyor.[14] Yani sınıfsal köken farklılığı sevişme sırasında ortadan kalkıyor, iki eşit aşık, partner olunuyor ve yönetmen de bunu sevişme sahneleri aracılığıyla seyirciye iletiyor. Burada “sınıf” konusuna girmemiz gerekiyor ama henüz sevişme sahnelerinin nitelik yönünden eleştirisine değinmedik.

seX

Filmi diğer “sıradan aşk filmleri”nden ayıranın “uzun ve abartılı sevişme sahneleri” olduğunu söyleyen Uzun şöyle devam ediyor: “Filmin çekildiği yer Fransa ve sadece orada değil dünyanın büyük bir kısmında sevişme sahneleri sansürlenmiyor artık, özellikle çıplak kadın bedeni görsel sanatların ikonu zaten. Dolayısıyla filmde iki kadının bedenlerinin teşhiri, uzun uzadıya sevişme sahnelerinin olması, onu cesur ve çekincesiz yapmaya yetmiyor. Zaten bir heteroseksüel için ekrandaki tek eksiklik bir penisti. Olsa olsa bu filmdeki sevişme sahneleri diğerlerinden farklı olarak, lezbiyenlerin nasıl seviştikleri hakkında fikri olmayan izleyicinin merakını gideriyor.” [15]

Uzun’un sözünü ettiği “lezbiyenlerin nasıl seviştikleri” hakkında merak giderme meselesine Julie Maroh da değiniyor. Maroh hikayenin, queer, trans ve sorgulayan gençlerin kendi içlerinde ve kendi çevreleriyle olan ve başa çıkmaları gereken sorunlar hakkında olduğunu belirtiyor[16] ve şöyle diyor: “Benim için, kitapta bu konulara girmek, kendi gerçekliğimizi heteroseksüel okuyuculara gösterebilmenin bir yolu oldu aynı zamanda.” [17]

Filmin romandan, “eşcinsel haklar”a odaklanma bakımından farklılaştığı iddiasına karşı Thompson filmi, tam da Fransa’da eşcinsel evliliğinin tartışıldığı günlerde, eşcinselliğin topluma entegrasyonunun kutlanması olarak nitelendiriyor. Bazı  eleştirmenler de filmin romanın aksine eşcinsel hakları üzerine olmadığını, yönetmenin güçlü bir Adele karakteri yaratarak[18] ve ilişkiyi ölümle bitirmeyerek “aşk”ın bir ilişkiyi sürdürmek için yeterli olmadığını anlattığını savunuyorlar.[19] Bu arada yönetmen, eşcinsel evliliğe karşı çıkanlara filmi izlemelerini tavsiye ediyor.

Filme feminist perspektiften getirilen eleştirilerde, öncelikle lezbiyen aşk ve cinselliğin perdeye yansıtılış biçimine itiraz ediliyor. Lezbiyen olmayan yönetmen ve oyuncular gerçek olmayan bir lezbiyen aşk ve cinsellik temsili sunuyor ve bu temsil bildik “erkek bakışı”nı yansıtıyor. Kadın bedeni ve cinselliği bir yandan pornografik biçimde, öte yandan kadın bedeni ve cinselliği mistikleştirilerek/kutsallaştırılarak veriliyor. Sophie Bramly, “heteroseksüel erkek hiçbir zaman kendi fantezileri dışında iki kadının filmini çekmeyecek” sözleriyle geleceğe dair umutsuzluğunu dile getiriyor.[20]

Filmde, genç kızın (Adèle) poposunu çerçevede merkeze alan/ön plana çıkaran kamera, bir başka sahnede uyuyan Adele’in vücudunda geziniyor ve bu şu soruya yol açıyor: Yoksa Adele rüyasında kendi ateşli bedenini mi görüyor? [21] Manohla Dargis’e göre kadın bedeninin bu derece mercek altına alınması, ses ve görüntülere sızan, seks, kadın arzusu ve anneliğe dair patriyarkal endişeyi yansıtıyor. Sanki Adele’in bedeni çözülmesi gereken bir gizem taşıyor ve bu gizemi çözmede Emma ona yardımcı oluyor.[22]  Erkek yönetmen kadınlara “orgazm, kadın bedeni” hakkında dersler veriyor ve film, Avrupa sanat sinemasının, tutku, haz ve sanatı harmanlayan standart örneklerinden biri olmanın ötesine geçemekle eleştiriliyor.[23] Yönetmen bu eleştirilere karşı, bu sahneleri çekerken yapmaya çalıştığı şeyin “güzel bulduğu” şeyi resmetmek olduğunu söylüyor ve sevişme sahnelerinin güzel ve doğal görünmeleri için epey zaman harcadığını belirtiyor.[24]

Sınıf

Soraya Roberts filmin sadece seks üzerine olmadığını, bir yanıyla da işçi sınıfından bir lise öğrencisiyle üst sınıftan bir sanatçı arasındaki ilişkiyi anlattığını düşünüyor. Yönetmen de bir görüşmede, filmdeki temalardan birinin de toplumdaki sınıfsal bölünme ve bunun toplumda yarattığı sorunlar olduğunu ifade ediyor.

Roberts filmdeki karakterlerin sınıfsal köken farklılığının bu karakterleri canlandıran oyuncular bakımından da geçerli olduğunu belirtiyor. Ünlü bir prodüksiyon şirketinin (Pathé ) başkanının torunu olan ve zengin, burjuva bir çevreden gelen Lea Seydoux filmde sanatçı Emma’yı oynarken, daha mütevazi bir çevreden gelen Adèle Exarchopoulos işçi sınıfı bir ailenin kızı olan Adèle karakterini canlandırıyor. Yönetmen, bu seçimi özellikle yaptığını, Adèle karakterinin işçi sınıfından gelen bir oyuncu tarafından oynanmasını istediğini dile getiriyor.[25]

Roberts’a göre karakterler işçi sınıfı ve üst sınıf olarak ayrışırken, Thompson, Emma ve Adèle’i “üst ve düşük orta sınıf” olarak konumlandırıyor.[26] Fakat her iki yorumcu da, sevişme sahnelerinin bu sınıfsal ayrışmanın ortadan kalktığı anlar olduğu ve bu nedenle uzun olduğu konusunda ortaklaşıyorlar. Bir başka yorumda, sınıfsal kökenin vurgulandığı sahnelerden en önemlisi olan “yemek sahnesi”nden hareketle, karakterlerin cinselliğe bakışı da yorumlanabiliyor. Buna göre işçi sınıfından gelen Adèle, yemek yerken sergilediği doğallığı cinselliği yaşama biçimine de yansıtıyor.[27]

Sınıf perspektifiyle ilgili bir diğer sahne de, Adèle’in katıldığı eğitim hakkı gösterisi. İşçi veya düşük orta sınıftan gelen birçok kişi gibi Adèle de öğretmen olmak istiyor ve 68 Mayıs’ın da gösterileri hatırlatan yürüyüşte herkes için erişilebilir eğitim talebini haykırıyor. Film ilerledikçe Adèle’in bir başka gösteriye katıldığını görüyoruz. Bu kez Eşcinsel Onur Yürüyüşü’nde Emma’yla birlikte yürüyor.[28]

Yaşartürk’ün sınıf yaklaşımını temel aldığı yazısında öne çıkardığı hususlar da benzer: Aileler arasında öğretmenlik mesleğine bakış farkı, yemek sahnesi ve Adele’in katıldığı eğitim hakkı gösterisi.

“Sınıflarda geçen sahneler aynı zamanda, Adèle’in öğretmenlik mesleğine hayranlığının oluşumunu anlatmaya ve Adèle’in şahsında öğretmenliğin yüceltilmesine de hizmet ediyor. Adèle, Emma’nın ailesiyle yemek yediği sahnede öğretmenlik yapmak istediğini çünkü ailesi ve arkadaşlarının ona göstermediği birçok şeyi okulda keşfettiğini, kendisinin de başkaları için aynı şeyi yapmak istediğini söylüyor. Öğretmen olduğundaysa, onu öğrencileri ile birlikte Fransızların milli ötekisi addedebileceğimiz Afrika müziği ve Afrika kıyafetleri içerisinde dönem gösterisi yaparken izliyoruz. Yönetmenin öğretmenlere, artık bir meta - tüketim nesnesi halinde dönüşmüş olarak sunduğu, dar alana hapis olmuş sanattan çok daha fazla değer verdiğini söylersek yanılmış olmayız. Filmin uyarlandığı çizgi romanda karakterin adı Clementin’ken yönetmenin Adèle’i tercih etmesinin sebebi kelimenin Arapça’daki anlamının adalet olması. Dolayısıyla bir karakter olarak Adèle özgürlüğün, eşitliğin, adaletin temsilcisidir. Adèle’i, arkadaşlarıyla birlikte sendikaların düzenlediği büyük bir yürüyüşte izliyoruz, yürüyüş sırasında işitilen marşa Adèle’in görüntüleri eşlik eder ve Adèle bağırır: asla pes etmeyeceğiz.”

Yaşartürk’e göre Emma sınıf bilinci olan bir birey değildir. “Mavi özgür bir ruhun, yaratıcılığın, teslim olmamışlığın rengidir ve üniversite öğrencisi isyankar Emma’nın saçları da mavidir. Emma üniversiteyi bitirip, sisteme entegre olan, meta kapitalizmi çerçevesinde ürünler veren bir “sanatçı” haline geldiğinde bu ruhu yitirir ve mavide temsil edilen, hayata dair üretken enerjiyi devam ettiren karakter Adèle olur. Adele’in her şeyi yemesi, ayırmaması da, hayata duyduğu açlıkla ilişkilidir. Emma’nın ailesinin “gözünün tokluğu”, makarnaya burun kıvrılması, yemekte seçim yapılan evrenin giderek daralması onların özelinde burjuvaların dünyaya duydukları heyecansızlığı, tokluğu ve ilgisizliği anlatır.

Adèle ise işçi sınıfının çocuğudur ve mavi Adèle’in rengidir. Yemek sahnesinden hareketle Yaşatürk yönetmenin “Emma’nın babasıyla dalga geçercesine, bize bir sınıf olarak burjuvazinin üretemediğini, tükendiğini ve hayatla maddi bağlantılarını yitirdiklerini” söylediğini savunur. Emma’nın Adèle’i terk etmesiyse, aralarındaki eşitsizliğin  kendisini gösterdiği yer olarak yorumlanır. “Emma’nın hakkı olan şey (sevgilisinden başkasıyla görüşmek ve kendine ilişki dışında sorgulanamaz bir yaşam alanı kurmak) ne yazık ki burjuva ahlakı çerçevesinde Adèle’in hakkı değildir.

Adèle’in terk edilmesiniyse şöyle gerekçelendirir Yaşartürk: “Adèle’in emeği görünmez emektir, Emma’nınki gibi değişim değeri olan bir emek değildir. Filmin sonundaki sergi sahnesi, iki insan arasındaki ilişkinin dahi statüsel - göstergesel bir değer yüklendiğini gösterir. Adèle tam da bunun için terk edilmiştir, bir gösterge değeri olmadığı için.[29]

Mavi

Sınıfa odaklanan yorumcular filme olumlu eleştiriler yöneltmekte, ya Yaşartürk gibi uzun sevişme sahnelerini dikkate almamakta ya da Roberts ve Thompson gibi bunu “sınıf”ı kullanarak gerekçelendirmektedirler. Yaşartürk Adèle’in katıldığı iki gösteriden biri olan eğitim hakkı gösterisinden “sınıf bilinci” çıkarırken, diğer gösteriyi (Eşcinsellerin Onur Yürüyüşü) hiç dikkate almaz. Ayrıca Emma’nın “sınıf bilinci olmayan bir birey” olarak  nitelendirilmesi ve bunun “ünversiteyi bitirip sisteme entegre olan bir sanatçı” olmakla kaybedilen bir şeye (mavide temsil edilen ruh) bağlanması “sınıf ve sınıf bilinci” kavramlarına ilişkin bir kafa karışıklığını göstermektedir. Bu bakımdan, yani sevişme sahnelerini nicel ve nitel yönden değerlendirme açısından, feminist perspektifin katkısı önem arz etmektedir.

Filmde, romanın ana teması olan eşcinsel hakları bir kenara bırakılmakta, yönetmenin seyirciye “güzel” sevişme sahneleri sunma çabası öne çıkmaktadır. Feminist eleştirinin dışında, sınıf veya diğer perspektifler, bu sahneleri “aşkın, duygunun iletilmesi” veya “sınıftan kaynaklanan engellerin ortadan kalktığı anlar” şeklinde gerekçelendirmeye çalışmakta, filmin “piyasa değeri”ne katkısı yönünden bir sorgulama yapmamaktadır. Bir yorumda belirtildiği gibi, “Mavi, mavi değildir aslında.”[30]

Film sanki “meraklı” heteroseksüel kadınlara, eşcinsel kadınların da tıpkı kendileri gibi, aşk ilişkilerinde sınıfsal, kültürel, cinsel aşağılanmayla karşı karşıya olduklarını, tıpkı kendileri gibi duygusal-bedensel ilişkilerinde iktidar ilişkilerini yeniden ürettiklerini söylüyor. Sadece bunu söylemekle kalmıyor, bu lezbiyen ilişkide de eşitlik, özgürlük falan hak getire, egemeni-erili temsil eden tarafın, daha o “büyük ve tutkulu!” aşkı kaybetmenin acısını yaşayıp bitirmeden “aile olunacak kadın”a koşacağını, davulun bile dengi dengine olduğunu…

Belki de, filmin son bölümünde Adele’in öğrencilerine okuttuğu Alain Bosquet’nin Gerek Yok adlı şiirinde söylendiği gibi, bu şiirin şairi bütün bunları ve binlerce şeyi daha söyler, gerek yok anlamaya.

No need
The elephant's trunk
is for picking up pistachios:
no need to bend over.
The giraffe's neck
is for grazing on stars:
no need to fly.
The chameleon's skin,
green, blue, lavender, white,
as it wishes,
is for hiding from ravenous animals:
no need to flee.
The turtle's shell,
is for sleeping inside,
even in winter:
no need for a house.
The poet's poem,
is for saying all of that
and a thousand thousand thousand other things:
no need to understand. 

Pas Besoin

La trompe de l'éléphant,
c'est pour ramasser les pistaches:
pas besoin de se baisser.
Le cou de la girafe,
c'est pour brouter les astres:
pas besoin de voler.
La peau du caméléon,
verte, bleue, mauve, blanche,
selon sa volonté,
c'est pour se cacher des animaux voraces:
pas besoin de fuir.
La carapace de la tortue,
c'est pour dormir à l'intérieur,
même l'hiver:
pas besoin de maison.
Le poème du poète,
c'est pour dire tout cela
et mille et mille et mille autres choses:
pas besoin de comprendre.

Gerek Yok
Filin hortumu,
Fıstık toplamak içindir
Gerek yok eğilmeye
Zürafanın boynu,
Yıldızlarda otlamak içindir
Gerek yok uçmaya
Bukalemunun derisi,
Yeşil, mavi, lavanta ve beyaz
Nasıl isterse (keyfi bilir)
Yırtıcı hayvanlardan gizlenmek içindir,
Gerek yok kaçmaya
Kaplumbağanın kabuğu,
İçinde uyumak içindir,
Gerek yok bir eve
Şairin şiri,
Bütün bunları
Ve daha binlerce binlerce diğer şeyleri
Söylemek içindir
Gerek yok anlamaya

PDF
https://www.academia.edu/16868150/_Mavi_En_S%C4%B1cak_Renktir_Filminde_seX




[1]N.Gün Uzun, Mavi: Sıradan Bir Aşkın Güncesi, BİA Haber Merkezi, 30 Kasım 2013 http://bianet.org/biamag/sanat/151687-mavi-siradan-bir-askin-guncesi

[2] Gül Yaşartürk, Sınıf Mücadelesinin Aşkta Vücut Bulması: Mavi En Sıcak Renktir, BİA Haber Merkezi, 25 Ocak 2014 http://bianet.org/biamag/sanat/153038-sinif-mucadelesinin-askta-vucut-bulmasi-mavi-en-sicak-renktir

[3] Farihah Zaman, Pleasure Principle, 24 Ekim 2013 http://reverseshot.org/reviews/entry/1657/blue_warmest_color

[4] Rachel Kramer Busse, “Blue Is the Warmest Color” author: “I’m a feminist but it doesn’t make me an activist”, 21 Eylül 2013 http://www.salon.com/2013/09/21/blue_is_the_warmest_color_author_im_a_feminist_but_it_doesnt_make_me_an_activist/

[5] Zac Oldenburg, Dissecting Blue Is the Warmest Color: The Graphic Novel vs. The Film, 19 Kasım 2013   http://havingsaidthat.net/dissecting-blue-warmest-color-graphic-novel-vs-film/



[10] Nicholas Bell, Blue Is the Color of My True Love’s Hair: KechicheTakes Us Deep Sea, Baby, 22 Mayıs 2013  http://www.ioncinema.com/reviews/blue-is-the-warmest-color-review#sthash.OHcuterP.dpuf
[12] Soraya Roberts, “Blue Is the Warmest Color” is about class, not just sex, 3 Kasım 2013 http://www.salon.com/2013/11/03/blue_is_the_warmest_color_is_about_class_not_just_sex/

[14]Martha Thompson, Blue Is the Warmest Color 1: Unrsolved Alienations of Class, 10 Ocak 2014  http://brightlightsfilm.com/blue-is-the-warmest-color-1-unresolved-alienations-of-class/#.vfxvidltmko